• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/inegolyontemosgb
  • https://www.twitter.com/yontemosgb
 
                                                                                                                                     

TEL   :  0 224 713 43 47 
GSM  :  0 535 895 59 53
MAİL :  inegolyontem@gmail.com
    • UZMAN KADROLARIMIZ İLE İŞLERİNİZ DAHA GÜVENLİ
    • Patlamadan Korunma Dökümanı Hazırlanması
    • Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca 30.04.2013 tarih ve 28633 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Çalışanların Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkındaki Yönetmelik gereğince patlamadan korunma dokümanının hazırlanması
    • İş güvenliği Uzmanlık Hizmetleri
    • A,B,C Sınıfı İş Güvenlik Uzmanlarımız İle Hizmetinizdeyiz

Laboratuvar Hizmetleri

relaxing_seaside


HEMOGRAM Tam Kan (18 Parametre)

Tam İdrar Tahlili

İdrarda Kurşun

Kanda Kurşun

Kan Grubu

Karaciğer Fonk. Testleri (Sgot Sgpt Alp)

HBs Ag Testi - Anti Hbs

HCV

HIV Testi

T. Kolesterol

Trigliserid

Sedimantasyon

Üre

Kreatin

İdrarda Fenol

EKG

Hippürik Asit

Bakır

Gaita Parazit

Gaita Kültürü

Burun - Boğaz Kültürü

HEMOGRAM

Kan hücrelerinin nitelik ve nicelik açısından incelenmesidir.(Tahlil)
Hemogram sırayla şunları içeririr 
1. mm³'teki alyuvar sayısı,
2. Akyuvar sayısı,
3. Trombosit sayısı,
4. Farklı akyuvarların yüzde olarak dağılımı ya da kan formülü,
5. Kanın cam lam üzerinde yayılması ve boyanmasından sonra gözlenen çeşitli hücrelerin görünümü
Hemogram yani Tam Kan Sayımı tahlili birçok durumda yapılan ve hastalıkların teşhisinde önemli bir basamak olan bir durumdur. Tam Kan Sayımı tahlilinde bazı kan değerlerine ve kan hücrelerine bakılır şimdi bu kısaltmalardan ne anlama geldiklerinden, ayrıca azlıkları ve fazlalıkları durumda neler olabilceğinden bahsedeceğiz.
RBC (red blood cells): Kırmızı kan hücreleri (Alyuvarlar) Oksijen taşıyan hücrelerin miktarını belirtir.
Düşükse anemi (kansızlık) veya kan kaybı vardır. Yüksek olduğu durumlar ise Yüksek rakımlı yerde yaşayanlar, KOAH(Kronik Obstruktif Akciğer Hastalıkları,astım ve bronşit gibi, böbrek hastalığı ve polisitemi hastalığıdır.
MCV (mean corpuscular volume): Oksijen taşıyan hücrelerin ortalama büyüklüğüdür. MCV düşükse eritrositler daha ufaktır, yüksekse daha genişlemişlerdir.Demir eksikliği anemisinde eritrositler küçülür dolayısıyla mcv değeri düşük çıkar. B12 vitamini eksikliği anemisinde ise eritrositler büyümüştür, MCV yüksektir.
Hb (Hemoglobin): Kandaki toplam hemoglobin miktarını gösterir. Anemilerde hemoglobin değeri düşer.
MCH: Eritrositlerdeki hemoglobin miktarını gösterir. 
Hct (Hematokrit): Kandaki hemoglobin ve eritrosit miktarının bir ölçüsüdür. Anemi, lösemi, kan kaybı gibi durumlarda azalırken vücudun su kaybettiği durumlarda (örneğin ishal) veya polisitemi’de artar
Trombositler: Pıhtılaşmayı sağlayan hücerelerdir.
WBC (White Blood Cells-Leukocytes): Beyaz kan hücreleri(Akyuvarlar) Vücudun savunma ve bağışıklık hücrelerinin yani lökositlerin toplamını gösterir. Enfeksiyon hastalığı veya lupus gibi kronik iltihabi hastalıklarda yükselir. Ayrıca lösemi’de yükselir. Düşük değerlerde çıktığında ise lökosit yapımını bozan ciddi bir hastalık vardır. Örneğin bazı kanserlerde, kemik iliği hastalarında, AIDS’te lökosit miktarı (WBC) düşüktür.
PNL: (Nötrofiller) Bakteriyel enfeksiyonlarda artar.
Lymphocytes: (Lenfositler) Viral enfeksiyonlarda ve bazı kronik hastalıklarda artarken HIV enfeksiyonu yani AIDS’te düşer.
Eosinophils: (Eozinofiller) Allerjide ve paraziter hastalıklarda yükselir.

TİT

Tam idrar tahlili birçok laboratuarda yapılan kolay ,ucuz ve tanıda çok yararlı bir tahlil yöntemidir.Böbrek hastalıkları ve hastalığın ne derece aktif olduğu konusunda tahlili isteyen doktora önemli bilgiler vermektedir.Üriner enfeksiyon şüphesinde en önce ve sıklıkla başvurulmaktadır. varlığı ve aktivitesi hakkında çok önemli bilgiler verir. Ayrıca, üriner infeksiyonun tanısında çok yararlı bir testdir.
Test çubukları ile, mikroskopik ve kimyasal yöntemlerle yapılabilir.Son yıllarda tam otomatik cihazlarla da tam idrar tahlili yapılmaya başlanmıştır

İDRARDA FENOL

 
FENOLLER, NAFTOLLER, HOMOLOGLARI VE HALOJENLİ TÜREVLERİ
Bu maddelerin vücut üzerine toksik etkilerinin tayini için, idrarda fenol ölçümü yapılmaktadır. Bunun için, 24 saatlik idrar toplanması gereklidir. İdrar incelenmesi, olabildiğince çabuk yapılmalıdır. Normalde idarda fenol 20 mg/litre altında olmalıdır. İş hekimliğinde tolere edilebilen değer 300 mg/litre olarak kabul edilmektedir.
 
Ölçüm Yöntemi: Kolorimetrik kantitatif - spektrofotometrik ölçümdür.

KANDA KURŞUN

Kurşunla çalışan isçiler, her üç ayda bir, sağlık muayenesine tabi tutulacaktır Bu muayeneler ile kurşun absorbsiyonunun ilk belirtileri, klinik ve laboratuar usulleri ile tespit edilecektir. isçinin hazım şikayetleri olup olmadığı, dış etlerinde burton çizgisi bulunup bulunmadığı kolların ekstansiyon durumları incelenecektir. idrarda kopraporfirin aranacak ve kanda hemoglobin yüzdesi ölçülecek, bazofil granülasyonlu eritrosit sayımı yapılacaktır.Gerektiğinde kanda ve idrarda kursun aramak üzere numuneler,ihtisas laboratuarlarına gönderilecektir.

Kurşun bileşikleri iki bin yıldır insanlar tarafından kullanılmaktadır. Günümüzde gereksinimle birlikte kullanım da giderek artmaktadır. Kurşun zehirlenmesi (plumbism) kentlerde ve kurşun kullanılan endüstri dallarında görülür. Kurşun zehirlenmesi akut ve kronik olabilir. Akut zehirlenmeler kısa sürede yüksek dozda kurşunla karşılaşılması sonucu kısa zamanda semptomların ortaya çıkması sonucu, kronik zehirlenmeler daha uzun sürede oluşan vakalardır. Yaygınlığı nedeniyle, su ve besinlerle kırsal bölgedekiler bile günde birkaç yüz mikrogram kurşun alırlar. Kentlerde buna endüstriyel atıklar ve motorlu araçların egzozlarından yayılan bulaşma da eklenir. Bu nedenle, meslek gereği kurşunla ilişkisi bulunmayanlarda bile, kandaki kurşun düzeyi, özellikle kent halkında normalin üst sınırına yaklaşır.

İş Yaşamında Kurşun Bileşikleri

Kurşunun (Pb), kolay işlenebilen, yaygın bir metal olması ve ergime derecesinin düşüklüğü (327.5°C) nedeniyle iş yaşamında çok yaygın olarak kullanılır. 550°C'nin üstünde ortam havasında buharlaşır ve kondanse olmuş, kurşun oksit partikülleri olarak yayılır.

 

KAN GRUBU

İnsan kanındaki antikorlara bakılarak, kanın özelliğini belirtmek için oluşturulmuş sınıflandırma sistemidir. A, B, AB ve 0 türleri mevcuttur. Bundan bağımsız olarak, Rh değeri + veya - değerinde olabilir. Bu iki sistemin kombinasyonundan 8'li kan grubu tablosu oluşmuştur. Türkiye'de iki sistem yan yana yazılarak belirtilir. Örneğin; A türü kanda Rh değeri negatif ise, o kan için A Rh- grubu denir. Türkiye'de Kızılay'ın verilerine göre en fazla bulunan grup A Rh+'dir.RH faktörü ,Rhesus (rezüs) maymunun kanındaki antikorların var olup olmaması anlamına gelir


SGOT – AST - SG - PT- ALT – GGT (Karaciğer fonksiyon testleri)

Kısaltmalar ile gösterilen bu testler karaciğer fonksiyon testleri anlamına gelir. Karaciğerin etkilendiği düşünülen hastalıklarda hekim tarafından istenilir. Örneğin alkol bağımlılarında, bu testler bakıldığında istenilen değerlerin yükseldiği görülür. Fiziksel muayenesinde karaciğer ağrılı olabilir. GGT(gama-Glutamil-Transferase) olarak isimlendirilen değer böbrek, pankreas, karaciğer, safra kesesi ve prostat epitel (deri) dokusunun hücre mebranında bulunan bir enzimdir. GGT; alkol ve bazı ilaçların etkisi ile yada akut kolesistit ( kolon iltihabı), akut pankreatit( pankreas iltihabı), karaciğer nekrozu( karaciğer dokusunun kansız kalması), ve karaciğer metastazlarında artış gösteren bir enzimdir. SGOT; Karaciğer hastalıkları, kalp hastalıklarında yükselebilir. SGPT; Karaciğer hastalıkları, kalp hastalıkları ve bazı maddelerin (ilaçlar) karaciğerdeki toksik etkileri ile kandaki değeri artabilir. Tüm bu testler genellikle karaciğerden kaynaklanan hastalıkların şüphe edilmesi durumda kanda bakılan testlerdir.

HBS AG-ANTİ HBS TESTİ

Hepatit B Nedir ?
Hepatit B,karaciğer iltihabı anlamına gelen hepatit hastalığının etkeni olan virüslerden bir tanesidir.Meydana getirdiği hastalık,çok ağır tablolara neden olabilmektedir.Bu virüs,esas olarak karaciğerde yerleşir,orada çoğalır ve zamanla karaciğeri tahrip edecek boyutlara ulaşabilir.
Hepatit B bulaşıcı bir hastalıktır ve ülkemizde çok önemli bir sağlık sorunudur.
Türkiye’de bugün her 3 kişiden yaklaşık 1’i Hepatit B virüsü ile karşılaşmıştır. Yine her 10 kişiden 1’i Hepatit B virüsünü taşımakta ve bulaştırmaktadır. Hastaların % 75-80 inde herhangi bir belirti vermeksizin gelişir, taramalarda ve kan bağışlarında yapılan tetkiklerde tesadüfen tespit edilir. Kuluçka süresi 2-6 ay arasında değişmektedir. Bu süreler sonunda gözlenebilen hastalık belirtileri ;
 Aşırı halsizlik ve yorgunluk hissi
 İştah kaybı
 Bulantı
 Kusma
 Deride ve göz aklarında sararma
 İdrar renginde koyulaşma
 Karın ağrısı
 Karaciğer bölgesinde hassasiyet , olarak özetlenebilir. 
Hepatit B virüsü bulaştıktan sonra üç yol izler:
 Kişinin immün sistemi (bağışıklık sistemi) kuvvetli ise vücudunda virüse karşı antikor denilen koruyucu maddeler oluşur ve belirli bir düzeyde kalır,artık kişi doğal olarak aşılanmıştır, tam şifa ile iyileşmiştir.Ömür boyu Hepatit B’den korunacaktır.
 Oluşan bu koruyucu antikorlar,eğer ki olması gereken düzeye ulaşamaz ise kişi taşıyıcı olarak kalacaktır,henüz kendisi hasta değildir fakat potansiyel virüs saçıcısıdır,çevresi için hastalığın yayılmasında büyük bir tehlike oluşturur.Özellikle ülkemizde bu anlamda gizli taşıyıcılar çoktur,hastalığın kontrolsüz bulaşmasında en sessiz yolu oluşturur.Taşıyıcılar için risk yıllar sonra başlayabilir.Taşıyıcı kişi karaciğer kanserine aday olabilir veya organ hasarı ile karaciğer yetmezliğine girebilir.
 Kişide koruyucu antikorlar hiç oluşamaz,herzaman virüs güçlü durumdadır,vücut virüse yeniktir,karaciğer fonksiyonları bozuktur,karaciğer enzimleri yüksektir,kişi aktif hastadır, hızla karaciğer yetmezliğine gider veya hastalık yıllara yayılır zamanla karaciğer yetmezliğine ya da karaciğer kanserine dönüşür.
Hepatit B’de hedef organ karaciğerdir. 
 
Karaciğer vücudu toksik maddelerden temizleyen,sindirimde görevli safrayı sentezleyip kana veren ,vücutta görevli pek çok taşıyıcı proteinleri sentezleyen ana organdır.Karbonhidrat,yağ ve protein metabolizmasında da çok önemli görevleri vardır.
Bu virüs karaciğer dokusunu oluşturan hücreleri tutar,bu hücreler zamanla fonksiyonlarını yapamaz hale gelir,yukarıda bahsettiğimiz yollara göre karaciğeri zedeleyebilir ve tek tek hücre ölümü başlayabilir,sonrasında karaciğer doku kaybı gelişebilir.

 
Hepatit B Nasıl Bulaşır ?
Hepatit B, kan yoluyla ve çok sıklıkla da yakın temasla (kan dışındaki vücut sıvıları:tükürük,ter,cinsel organ sıvıları) bulaşır. Derideki bir çatlak yada açık yara ile temas eden bir damla kan yada tükürük bile hastalığın bulaşması için yeterli olabilmektedir. Taşıyıcı anneden bebeğine de doğum esnasında bulaşabilir.
En önemli ve yaygın bulaşma yolu korumalı da olsa cinsel ilişkidir,çünkü ter ve tükürük gibi vücut sıvılarıyla dahi geçişleri olabilmektedir.Kan ve kan ürünlerinin nakli,kirli enjektörlerin kullanımı(ör:uyuşturucu bağımlılarında olduğu gibi hijyenik olmayan şartlarda ortak kullanılan enjektörlerle),yeterli sterilizasyonun yapılmadığı cerrahi girişimler, kuaför ve berberlerdeki iyi sterilize edilmemiş manikür ve pedikür setleri, tıraş bıçakları, makaslar, steril olmayan aletlerle yapılan sünnet,kulak delme işlemleri ve ortak kullanılan diş fırçaları Hepatit B virüsünün bulaşmasına sıklıkla aracılık etmektedir.
Hepatit B Taşıyıcılığı” Ne Demektir ?
Bu virüs ile temas eden her 10 bebekten 9’u ve her 10 erişkinden 1’i belirli bir süre sonunda (>>6 ay) mikrobu vücudundan atmayı başaramazsa yaşam boyu taşıyabilecek ve insanlara yayacaktır. Ancak taşıyıcılarda hastalık durumu farklılık gösterebilmektedir. Karaciğerlerinde oldukça ağır hasarın ortaya çıktığı bireylerde, yıllar sonra Karaciğer Yetmezliği, Siroz ve Karaciğer Kanseri görülebilmektedir. Kronik hepatitlilerin %25’i Primer Karaciğer Kanseri ve Siroz nedeniyle ölmektedir. Hepatit B Primer Karaciğer Kanserlerinin %60-80’inden sorumludur. Ve karaciğer kanserleri kanser ölümleri içinde ilk 3 sırada yer almaktadır. Hepatit b virüsü sigaradan sonra bilinen en yaygın kanserojendir(kanser nedenidir).
Hepatit B Risk Grupları Hangileridir ? 
 Hepatit B ’li anneden doğan bebekler
 Ev içinde Hepatit B hastası yada taşıyıcısı olanlar
 Birden fazla kişi ile cinsel ilişkisi olanlar
 Eşcinseller
 Kan ve kan ürünleri kullananlar
 Hemodiyaliz hastaları
 Damar içi ilaç bağımlıları
 Sağlık personeli
 Toplu halde bulunulan yerlerde ( okullar, kreşler, kışlalar, yurtlar, huzurevleri v.s.) yaşayanlar risk gruplarını oluştururlar.
Hepatit B’den Korunmak Mümkün müdür ?  
Virüs vücuda girmemişse korunması kesinlikle mümkün olan bir hastalıktır.En etkili korunma yolu da aşılanmadır.Koruyuculuğu %90-95’tir. Eğer koruyucu düzeyde antikor titresi elde edilmişse koruyuculuk %100’e ulaşır.
Aşılama,taşıyıcılara veya aktif hasta olanlara yapılamaz.
  Aşılama kararı,doktorlar tarafından istenen belirli tetkiklerden sonra verilebilir.
Uygulanacak aşı şeması, toplam üç dozun belirli zamanlara bölünerek uygulanması ile olur.
Genel olarak kullanılan aşı şeması: ilk doz 0.ay(sıfırıncı ay) kabul edilmek kaydıyla,bir ay sonra 2.doz ve 5 ay sonra 3.doz olmak üzere 0-1 ve 6.ayda yapılan 3 doz aşı uygulamasıdır.
Bir diğer uygulama da hızlı cevap beklenen olgulardaki kullanılan şemadır:
0.ayda 1.doz,bir ay sonra 2.doz,bir ay sonra 3.doz ve de 12.ay da(yani son 3.dozdan 11 ay sonra ) 4.dozun yapılmasıdır.
Aşılama sonrası enjeksiyon yerinde ağrı, kızarıklık, şişlik, ateş yüksekliği ve birtakım allerjik reaksiyonlar görülebilmektedir.Çoğu önemsiz reaksiyonlardır.Hastalığın risklerinin yanında daha da önemsizleşirler.
 

HCV

Hepatit C nedir? Korunma yöntemleri nelerdir?
Hepatit C, hepatitis C virusunun (hcv)' nin sebep olduğu bir karaciğer enfeksiyonudur. Önceleri, ne A ne de B hepatit olarak isimlendirilen C hepatit, 1970'lerin ortalarında bulundu. 1989 yılına kadar kendine özgü antikorları tespit eden (anti-hcv gibi) bir test olmadığından, mevcut testlerle gösterilemediğinden varlığı bilinmesine karşın, ne A ne de B hepatit deniyordu. ABD’ de yılda yaklaşık 35.000 kişinin C hepatit virüsü ile karşılaştığı düşünülmektedir. ( Türkiye için ne yazık ki böyle bir istatistik bilgi yok). Kronik karaciğer hastalığı ve siroza neden olması, B hepatitinden daha sıktır. Önceleri akut C hepatitinin yarısının kronikleşeceği ( müzmin hastalığa yol açacağı) tahmin edilirken, şimdi bu oranın % 80 'i aşabileceği tahmin edilmektedir. Bunlardan bazılarında siroz gelişebilir. Siroz gelişen olgulardan bazılarında karaciğer kanseri de gelişebilir. Tedaviden yarar görebilecekleri belirlemek için uzun süreli çalışmalar çok merkezli olarak sürdürülmektedir
Hepatit C virüsü nasıl bulaşır?
Virüs kanda bulunur. Bu sebeple kan yolu ile bulaşır. Fakat, cinsel yolla da bulaşma riski vardır, bu sebeple prezervatif kullanılması öneri edilmektedir. Bu şekilde bulaşma muhtemelen deri lezyonları ve yaralarla olduğu sanılmaktadır.
Virüsün meni veya tükürük yolu ile gerçekten bulaşıp bulaşmadığına ilişkin kesin kanıtlar yoktur.
Anne sütünden HCV'nin geçtiğini belirten bir kanıt da yoktur. Enfekte bir kişide kullanılan ustura, traş makinesi, hatta berber makasları, dövme yaptırma,vücudun kesici-delici bir cisimle yaralanması, akupunktur iğneleri ile HCV'yi bulaştırmak mümkündür.
C hepatitli bütün kişiler potansiyel olarak bulaştırıcılardır. Yalnızca Amerika'da 4 milyon taşıyıcı bulunduğuna inanılmaktadır. Hepatit A ve B'nin aksine enfeksiyon geçirmek bağışıklık sağlamaz
Kanla bulaşan hepatit olgularının % 90'ından HCV sorumludur. Ancak günümüzde ( şayet yapılırsa) test yaparak kan verildiğinden bu şekilde çok kolay değildir. C hepatitli bir anneden bebeğine HCV'nin geçişi % 5'den azdır. Geçiş muhtemelen annenin kanındaki virüs miktarı ile direkt ilişkilidir. Enfekte annelerden doğan bebekler test ve kontrol edilmelidir.
*Hepatit C için aşı yoktur.
Hepatit B ve A için yapılan aşılar Hepatit C'ye karşı bağışıklık sağlamaz. Birçok Hepatit C virüs tipi vardır ve bunlar mutasyona ( değişikliğe ) uğramaktadır. Netice olarak bir aşı geliştirmek zor olacaktır.( virüs devamlı olarak kendini değiştirdiğinden, aşı yapılsa bile değişikliğe uğramış virüse yararı olamayacağından).bundan başka C Hepatitine karşı etkili bir immun globulin ( koruyucu bağışıklanmış serum) da yoktur.
Hepatit C nin belirtileri nelerdir?
C hepatitli birçok kişinin gelişi güzel bir yakınması yoktur ve normal yaşamlarını sürdürmektedirler. Kuluçka müddeti değişiktir. Ortalama 7-8 haftadır. Karaciğer fonksiyon testleri yıl boyunca, haftadan haftaya farklı değerlerde yükselmiştir. Enfekte kişiler karaciğer fonksiyon testleri normal bile olsa, virüs onların kanındadır ve karaciğer hücre hasarı oluşturabilir.
*Belirtiler varsa, bile çok hafif olabilir ve gribe benzer. (bulantı, kırıklık, halsizlik, iştahsızlık, ateş, baş ağrısı, karın ağrısı gibi)
*Birçok hastada sarılık yoktur.fakat zaman zaman seyir boyunca koyu renkli idrar görülebilir.
Hepatit C’ li olup olmadığımı nasıl bilebilirim?
HCV enfeksiyonu, basit ve özgül bir kan testiyle ( anti-HCV ) belirlenebilir. Fakat; akut veya kronik enfeksiyon olup olmadığı ayırt edilemez. Bu test rutin ( devamlı ve tertipli olarak mutlak yapılan işlemler) değildir. Bu sebeple kişiler, doktorlarından bir HCV testi istemelidir. Şayet ilk test (+) ise, tanıyı doğrulamak için 2. kez bir test yapılmalı ve karaciğer fonksiyon testleri alınmalıdır. Halen kullanılmakta olan (eia) testlerinde kronik hepatit C’ lilerin yaklaşık %95'inde anti- HCV (+) dir. Yani hassas bir testtir. Antikor ( anti- hcv ) olguların % 30'unda enfeksiyonun ilk 4 haftasında (+) olmayabilir. HCV ile karşılaşmadan 5-8 hafta kadar erken, olguların % 60'ında anti- HCV testlerinde pozitiflik tespit edilebilir
Hepatit C den nasıl korunulur? Nasıl önlenir?

*Halen hepatit C için aşı yoktur. 
*Enfeksiyonlu kişilerin kanları ile bulaşık, jilet, ustura, makas, tırnak makası, diş fırçası, temizlik kâğıtları gibi her şey için önlem alınmalıdır.
*Çamaşır suyu ile sıçramış kanlar temizlenmelidir.
*HCV’ nin cinsel yolla geçişi çok nadir olmasına karşın, güvenli seks yapılmalıdır. (prezervatif kullanımı, çok eşli cinsel yaşamın terki gibi)
*HCV'li hastalar gittikleri her hangi bir hekime ve diş hekimlerine HCV' li olduklarını bildirmelidirler.
*Bu hastalık ile ilgili her geçen gün araştırmalar artmakta, çare için arayış sürdürülmektedir.

HIV (İng: Human Immunodeficiency Virus / İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü)

AIDS'e yol açan virüs. HIV virüsü, bağışıklık sistemine zarar vererek hastalığa neden olur. Vücudu mikroplardan koruyan bağışıklık sistemi çalışmadığında, mikroplar daha kolay hastalığa neden olabilir.
Kanında HIV virüsü bulunmayan kişilere "HIV negatif" denir. Bu kişiler aynı zamanda Anti-HIV testi (ELISA testi negatif) kişilerdir. Kanında HIV virüsü bulunan kişilere "HIV pozitif" veya "HIV enfeksiyonlu" denir. Bu kişiler aynı zamanda kanında antikor bulunan seropozitif (Anti-HIV testi=ELISA testi pozitif) kişilerdir.

AIDS (Acquired Immune Deficiency Syndrome), Sonradan Edinilen Bağışıklık Sistemi Bozukluğu) anlamaına gelir. Sonradan Edinilen ifadesi hastalığın irsi olmadığını anlamına gelmektedir. Bağışıklık Sistemi Yetersizliği ifadesi ise vücudun bağışıklık sisteminin çökmesi anlamına gelmektedir. Sendrom kelimesi ise bir başka hastalıkla bağlantısı olabilecek çeşitli hastalıklar anlamına gelmektedir.

Bir AIDS taşıyıcısı hastaymış gibi görünmeyebilir veya taşıyıcı kişi kendini hasta hissetmeyebilir, HIV virüsü taşıdığını bile bilmeyebilir. Çünkü, AIDS taşıyıcılarında semptomların ortaya çıkmasına ve ölüme yol açan şey AIDS virüsünün kendisi değil, vücudun bağışıklık sisteminin çökmesiyle tamamen savunmasız kaldığı diğer enfeksiyonlardır.

KOLESTEROL

Hayvanların vücut dokularındaki hücre zarlarında bulunan ve kan plazmasında taşınan bir sterol, yani bir steroid ve alkol birleşimidir. Daha düşük miktarlarda bitkilerde de bulunur. İlk defa 1754'te safra taşlarında kolesterol bulunduğu için bu maddenin ismi Yunanca chole- (safra) ve steros (katı) sözcükleri ile kimyadaki -ol ekinden türetilmiştir.
Kolesterol, özellikle hayvansal gıdalarda bulunur ama vücuttaki kolesterolun ancak ufak bir kısmı gıda kaynaklıdır; çoğu vücut tarafından sentezlenir. Vücudun her hücresinde bulunmakla beraber, onun sentezlendiği veya hücre zarlarının daha çok olduğu organ ve dokularda, örneğin karaciğer, omurilik ve beyinde, ayrıca ateromlarda, kolesterolun yoğunluğu daha yüksektir. Kolesterol kanda normalden fazla bulunması halinde damarlarda birikerek damar sertleşmesine (ateroskleroz) yol açar. Bazen de safra pigmentleri ile birleşerek safra taşlarının oluşumunda rol oynar.
Kolesterol pek çok biyokimyasal reaksiyonda yer almasına rağmen özellikle lipoproteinlerin kolesterolü taşıma biçimleri ve kandaki kolesterol düzeyleriyle kalp hastalıkları arasındaki bağlantıdan dolayı bilinir. Vücut, kolesterolü kullanarak hormonlar (kortizol, üreme hormonları), D vitamini ve yağları sindiren safra asitlerini üretir. Bu işlemler için kanda çok az miktarda kolesterol bulunması yeterlidir.
Eğer kanda fazla miktarda kolesterol varsa kan damarlarında birikir ve sertleşmeye ve daralmaya (ateroskleroz veya arteriyoskleroz) yol açar. Aterosklerozda damar duvarında biriken tek madde kolesterol değildir; akyuvarlar, kan pıhtısı, kalsiyum gibi maddeler de birikir. Ateroskleroza halk arasında damar sertliği, damar kireçlenmesi de denir. Yüksek kan kolesterolünün zararlarından bahsedilirken söz konusu olan "kötü kolesterol", yani düşük yoğunluklu lipoprotein (İngilizce low density lipoproteins LDL) tarafından taşınan kolesterol düzeyidir. Yüksek yoğunluklu lipoprotein (İngilizce high density lipoproteins HDL) tarafından taşınan kolesterola "iyi kolesterol" denir

TRİGLİSERİT
Triasilgliserol veya triasilgliserit olarak da bilinir. Gliserol (gliserin) ve üç yağ asidinden oluşan bir esterdir. Bitkisel ve hayvansal yağların ana bileşenidir. İnsan vücudunda kanda yüksek trigliserit seviyesi ile ateroskleroz, ve dolayısıyla koroner kalp hastalıkları ve inme arasında ilişki olduğu gösterilmiştir. Ancak bu ilişki LDL/HDL oranının olumsuz etkisi kadar yüksek değildir. HDL-kolesterol düzeyleri ile trigliserit düzeyi arasındaki ters ilişki, yüksek trigliseridin tasıdığı riski kısmen açıklar. 

SEDİMANTASYON

Alyuvar çökelme hızı, kandaki alyuvarların çökme hızıdır.
Çökelme ya da sedimantasyon deneyi denilen inceleme yöntemiyle ölçülür. Birçok hastalıkta tanıya yardımcı bir inceleme kaynağıdır.

BUN (KAN ÜRE NİTROJEN)

Genellikle renal yani böbrekten kaynaklı problemlerde istenen bir tetkiktir. Ancak BUN değeri karaciğerde sentezlendiği ve tübüler rezabzorsiyonu da olduğu için renal fonksiyon bozukluğu yaşanmadığı durumlarda da değişimler görülebilir. Fazla protein alımı, aminoasit infüzyonu, Gastrointestinal sistem kanamaları (örneğin mide kanaması) ve kortikosteroid ve tetrasiklin türü ilaçların kullanımı da BUN düzeyini artıran nedenlerdir. Yine protein eksikliği ( malnütrisyon, çölyak hastalığı, nefrotik sendrom gibi), herhangi bir nedenle oluşmuş akut ve kronik ağır karaciğer hastalığı gibi durumlarda kan BUN düzeyler düşük çıkabilmektedir.

 KREATİNİN

Kreatinin düzeyi kas metabolizması ile yakından alakalı bir değerdir. İlerlemiş böbrek fonksiyon hastalıklarında kreatin miktarı iki katına çıkabilir. Bu tür durumlarda 24 saat biriktirilen idrarda yapılan kreatinin klirens hesaplamaları renal fonksiyonlar hakkında bize bilgi verilebilir. Ancak kreatinin miktarının yüksek olması sadece böbrek fonksiyon bozukluklarında ortaya çıkmaz. Ağır spor yapan sporcularda kas metabolizmasının hızlı olması nedeniyle kreatinin düzeyi de yüksek çıkabilir. Serum kreatinin denilen ve kanda bakılan kreatinin miktarı genel anlamda renal fonksiyonumuzun ne durumda olduğu hakkında bilgi verir. Yapılışı ve tam kan tetkiki ile birlikte istenilmesi genel bir değerlendirme açısından oldukça pratiktir.

ELEKTROKARDİYOGRAFİ (EKG)

Kalp kasının ve sinirsel iletim sisteminin çalışmasını incelemek üzere kalpte meydana gelen elektriksel faaliyetin kaydedilmesi. Bu kayıt ile elde edilen grafiğe Elektrokardiyogram (EKG), kullanılan alete de Elektrokardiyograf denir. Bir akım yükselteci (amplifikatör) tarafından yükseltilen gerilimler genellikle ısıya duyarlı kâğıt üzerine kaydedilir.

EKG bugün hekimlere yardımcı olan modern bir tetkik metodudur. Bununla beraber EKG kalpteki rahatsızlıkları tam bir doğrulukla göstermeyebilir. Çünkü EKG kayıtlarının normal sınırları çok geniştir. Ayrıca bir kalp hastasının EKG'si normal görünebileceği gibi EKG'si bozuk gibi görünen kişinin kalbi sağlam olabilir. EKG kalp hastalıklarının teşhisinde hekimin muayenede bulduğu araz ve belirtiler ile birlikte değerlendiğinde ve diğer tahlil ve filmler de göz önünde bulundurulduğunda yardımcı olur. Aksi takdirde EKG yanıltıcı da olabilir.

 
HİPPURİK ASİT

 İdrarda düzeyi ölçülmektedir. 24 saatlik idrar, 4 -5 ml. kloroform üzerine toplanmalıdır. 2 - 8 °C' de bir hafta stabildir. Normal değeri 200 - 1600 mg/24 saat'tir. Ölçüm Yöntemi: Kantitatif kolorimetrik yöntemdir. Hippurik asit düzeyi, toluen ve ksilene maruz kalınan durumlarda yükselmektedir.

GAYTADA AMİP PARAZİT İNCELEMESİ

Gaytada amip ve parazit incelemesi yapılan tetkiktir. Özellikle gıda ile uğraşan işçilerin bulaştırıcılığı açısından ve mevzuat açısından da zorunlu yaptırılması gereken bir tetkiktir. Gayta alındıktan sonra ortalama 30 dk içinde yapılması gereken  tetkiktir.

GAİTA KÜLTÜRÜ

Sindirim kanalında çeşitli hastalıklardan sorumlu bakterilerin dışkıda aranmasına yönelik bir girişimdir. Dışkı örneğinin alınmasından en az bir hafta öncesine değin hastaya baryum verilmemesi ya da antibiyotik tedavisi uygulanmamış olması gereklidir. Dışkı kültürünü tekrarlamak, belirli bir süre boyunca dışkıyı incelemek açısından faydalıdır.
Dışkıda çok sayıda bakteri bulunur. Yapılan incelemede amaç bütün mikropları değil, hastalık yaptığı kesin olan bazı türleri belirlemektir. Alınan dışkı örneklerinde bakteri aramak için geliştirilen yeni kültür ortamları sayesinde enfeksiyon kaynaklı ishallerin büyük bir bölümünde, etken bakteriyi belirlemek olasıdır.

 
BOĞAZ KÜLTÜRÜ

Teşhis için yapılan bir testtir. İnce bir çubuğun ucuna sarılmış pamuk boğazdaki iltihaplı bölgelere sürülerek örnek alınır. Amaç var olan mikroplan elde edip tanımaktır. A grubu beta hemolitik streptokok adlı bakterinin boğazdan elde edilmesi çok önemlidir. Bu durumda boğaz bölgesinin mikroptan temizlenebilmesi için antibiyotik tedavisi yapılır
Sağlıklı ağız, boğaz, burun mukozası türlü türlü mikrop, virüs ve mantarlarla örtülüdür.
Mukoza tabakası ve bu küçük canlılar birbirlerine karşı saygılı bir mesafe içinde barışçıl bir yaşam sürdü¬rürler. Gerçekten etkili bazı bakteriler bedenlerinde ya-şar, dahası üreyip çoğalırken kendilerinin de sağlıklarının doruk noktasında kalabilmelerini anlamakta birçok kişi güçlük çeker.
Vücudun direnci azaldığında, bu bakteriler aradaki engeli yıkıp, mukoza altındaki dokulara saldırmaya başlarlar. Böylece hastalık yapan iltihap ve enfeksiyonlar meydana getirirler.
Burun, boğaz ya da yutaktan alınarak lam üzerine konulan bir yayma preparat, laboratuvara gönderilir ve mik¬ropların üremesi için etüve konulur. Mikroskop muayene¬si sonunda gerçek mikrop teşhis edilir
Sonra, bu mikrobu en çabuk öldürecek olan özel antibiyotik ya da sülfamidi bulmak için ikinci bir test yapılır.
Aktif bir alerjinin varlığını gösteren belirli hücreler bu yayma preparatta mikroskopla çok defa doğrudan görülebilir. Habis hücreler bazen bu teknikle görülürler. Yayma preparatlar vücudun bütün öbür kısımlarından da alınabilir ve teşhiste son derece yararlıdırlar